Tik tak tik tak tik tak…
“Bazen bir anın gerçek değerini (o an) bir hatıraya dönüşmeden önce anlayamazsınız.”
Carolin Koç’un eşine veda mesajında görmüştüm. O gün çok etkilemişti beni. Eski notları karıştırırken rastladım.
Şu sıralar “zaman”a taktım. Çoğunlukla biz farkında bile olmadan önümüzden geçip giden zamana. Gelecekle ilgili, hatta yarınla ilgili bile plan yapmam oysa.
Gazetecilik refleksi olsa gerek, yaşamın sürekli yeni sürprizlerle planlarımızı boşa çıkaracağına inanırım. Kimine göre olgunluk, kimine göre yaşlılık belirtisi.
Bolca zamanla alakalı şiirler okuyorum. Not defterimdekileri Amelie’nin fotoğrafları eşliğinde paylaşıyorum, bakalım beğenecek misiniz?
Louis Aragon “Elsa’ya Şiirler”inde sevgilisini zamana, zamanı bir kadına benzetiyor.
“Sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin
Zaman kadındır ister ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Çözülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi….
**
Sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Ve bilek söner yeni ağırlığından gözyaşlarının.
**
Sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden.
**
Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.
Zamana dair en güzel dörtlüklerden biri Ömer Hayyam’ın.
Çayda akan su gibi, çölde esen yel gibi
İşte bir günü daha kayboldu ömrümün.
Ben ben oldukça iki günün gamını bir çekmem.
Biri geçip giden gün biri gelecek gün.
Birhan Keskin şiiriyle tanıştığımda büyülenmiştim. Bence çağımızın en önemli ozanı.
Bir yerden aşağı,
çok aşağı düştüm
zaman:
solgun ve gri bir koridordu
orada çok üşüdüm.
Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in zaman vurgusu da çok etkileyici.
Bakma saatine ikide birde!
Halin neyse saat onun saati.
Saat tutamaz ki, ölü kabirde;
Zamana eşyada gör itaati!
Bir kıvrım, bir helezon,
Her noktası baş ve son…
Halil Cibran sevenlerdenseniz buyurun büyük bilgeye kulak verin;
Ve zaman da, tıpkı sevgi gibi bölünemez ve ölçülemez değil midir?
Yine de eğer düşüncenizde zamanı mevsimlerle ölçmek isterseniz,
her mevsimin diğerlerini içermesine izin verin.
Ve bırakın bugününüz, geçmişi anılarla,
geleceği ise özlemle kucaklasın.
Ahmet Telli’ye göre ise “Zaman Kekemeydi”
Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendimi, seni ve bütün dünyayı
Nazım Hikmet Ran’ı sona bıraktım. Nazım’ın “Ben İçeri Düştüğümden Beri” şiiri zaman üzerine yazılmış en güzel şiirlerden biridir.
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman…’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün…’
Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat…’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta…’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda…
**
Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
**
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri…
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor
**
Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi
Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız
**
Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya
**
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’
**
Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf’ı güzaf…